HAYALİ
Kartpostallar vardı bir zamanlar, üzeri pullu zarflar ve mektuplar.
Mektuplara selam edilerek başlanır, mektup yollanan kişi küçük ise gözlerinden, büyük ise ellerinden öpülürdü.
Sevgi, saygı ve nezaketin henüz kaybedilmediği yıllardı.
İşçiler davul zurnalarla grev yapar.
Siyasi liderler birbirlerine, ince bir aklın ürünü olan, mizahi sözlerle takılırlar. Taşlama örneği sergilerlerdi.
Telefonların cebe girecek kadar küçülmesinden sonra iletişimin yollarının değiştiği gibi, dili de değişti.
Sözcüklerin bile tam yazılmadığı kısa mesajlar hâkim oldu iletişime.
Bağırmak şov yapmak modası sarıverdi ülkeyi…
Bize sanatçı adı altında dayatılan, kıymeti kendinden menkulller sosyal medya ortamlarında birbirlerine had bildirirken küfür etmekten çekinmez oldular.
Ben haklıyım, benim her şeye hakkım var düşüncesi , aklın, düşünmenin yerine geçerek, bir virüs gibi yayıldı ülkeye.
Ne işçiler grev yapabilir ne de yüzleri güler oldu.
Sabahları balık istifi gibi doldukları otobüslerde, metronun bir yürüyüp, bir yürümeyen merdivenlerinde, umutsuz, endişeli, mutsuz yüzler, ülkenin sürüklendiği çıkmaz sokağa benzer bir sokağa doğru giderken, gündemin en önemli konusu birilerinin diplomasıydı.
Gündemin diploma olduğunu görünce, Karagöz ve Hacivat geldi aklıma.
Elinde sopalarla Karagöz ve Hacivat’ı oynatan, kendisi gözükmeyen oynatıcı (hayâli) sopalarla Karagöz ve Hacivat’ı iki boyutlu tasvirlerle bir perdede oynatır, birbirleriyle tartıştırırdı. İzleyenler neşelenir, günlük hayatın koşturmacasından, dertlerinden sıyrılarlardı.
Peki bugünün Hayâli’si kim ?
26.02.2025