-
NE GÜZEL ŞEY HATIRLAMAK SENİ
Ne güzel şey hatırlamak seni: ölüm ve zafer haberleri içinden, hapiste ve yaşım kırkı geçmiş iken… Ne güzel şey hatırlamak seni: bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin ve saçlarında vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının… İçimde ikinci bir insan gibidir seni sevmek saadeti… Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının, güneşli bir rahatlık ve etin daveti: kıpkızıl çizgilerle bölünmüş sıcak koyu bir karanlık… Ne güzel şey hatırlamak seni, yazmak sana dair, hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek: filanca gün, falanca yerde söylediğin söz, kendisi değil edasındaki dünya… Ne güzel şey hatırlamak seni. Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine: bir çekmece bir yüzük, ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım. Ve hemen…
-
DAYATMA ve ANLAMA
İmkânsızlık ve çaresizlik yoktur, aslında, olumsuzluklar sistemin bize dayattıklarıdır. İnsan da, tıpkı doğa gibidir, doğa her gün nasıl yeniden doğuyorsa, geceler güne, ay güneşe, bulutlar yağmura, kara, mevsimler bahara, yaza ve kışa dönüşüyorsa; “insan” da her türlü zorluğun altından kalkabilecek, kendini yenileyebilecek bir varlıktır. Doğduğumuz andan itibaren, dayatmalarla ve yıkıcılıklarla karşılaşırız ya da yıkıcılığı içimizde taşırız. Her ne olursak olalım, ister yapıcı kişilik, ister yıkıcı kişilik önemli olan inanmak… Öncelikle değişebileceğine inanmak, değişmemiz gerektiğini bilmek… Düşünüyor musunuz ? Doğa her gün değişiyor yenileniyor, ağaçlar çiçek açıp, yeşilleniyor, meyve veriyor, yapraklarını döküyor, yeniden yeşeriyor ama siz hep aynı kalıyorsunuz. Doğa da katı olan taşlar, tahta, madenlerdir, taşlar, madenler işlenmeye gerek duyarlar, insanlara yarar sağlayabilmek için, yani…
-
ÇAĞLAYAN
Ruhumun çağlayanı Gönlümün sam yeli Sözcükler kifayetsiz Hislerime… Her gün Biraz daha Çoğalıyorum Seninle Çözülüp ilmik ilmik Yeniden örülüyorum Rüzgârın alıyor benden beni Yad ellere bırakıyor… 28.06.2007
-
CELLADINA AŞIK KURBANLAR
İnsanın kendisini zora sokan, üzen koşulları benimsemesi, savunması ve bu koşulları yaratan nedenleri görmemesi, ezenin yanında yer almasına “Stockholm Sendromu” ya da diğer bir deyişle “Celladına aşık kurban” durumu denir. Sürekli şiddet yaşamanın bir sonucu olarak kurbanlar saldırganla özdeşleşmeye ve bir hayatta kalma stratejisi olarak onun için hareket etmeye başlayabilir. Kurbanın iradesinin saldırgana bağlı olması gönüllü bir karar değil, şiddetin doğrudan sonucudur. Bu sendromun ortaya çıkmasının temel nedeni hayatta kalma içgüdüsüdür. Dış dünyadan tamamen soyutlanan kurban, ihtiyaçları için kendisine baskı yapan kişiye bağımlı olduğunu hisseder. Saldırganın yaptığı küçük iyilikler kurbanın gözdünde büyür, zamanla kurban kendisini saldırganın yerine koyup olayları onun gözünden görmeye, yaptıklarına hak vermeye başlar. (https://www.e-psikiyatri.com/stockholm-sendromu-nedir-ve-belirtileri-nelerdir) Yukarıda bilimsel olarak…
-
AY IŞIĞI
Her insan, Yalnız gelir, yalnız gidermiş Bu dünyadan. Sen de yalnızsın Unutma hiç. Sorunları sen çözecek, Çözümleri yine sen bulacaksın. Bunalacaksın belki çaresizlikten. Geceyi göreceksin. Unutma, her gecede yıldızlar var. Ay ışığı aydınlatır geceleri. Her gecenin sonunda Gün doğar yeniden. Gece olmasa, Gündüzün ne anlamı var. Güneş doğmasa, Aydınlığı nereden bileceksin. Güneş her gün doğuyor, Yeter ki bakmasını bil Mutluluk da hüzün de sen de saklı Yeter ki hangisini istediğini bil. Bilmek yetmiyor deme, Gerçekten istersen eğer, Bilmek yeter. İstemek başlamak için sebep Bilmek yol almak için yeter. Bil, iste ve yol al. Görmeyi ve duymayı öğrenirsen Mutluluğu bulacaksın. 19.09.2003