
TUZUN KURU DEĞİL !
Seçim sonrası sosyal medya da yeni bir akım başladı. “Benim tuzum kuru bana bir şey olmaz, oy verenler düşünsün” akımı.
Benim tuzum kuru bana bir şey olmaz demek ülkenin içinde olduğu durumu tam olarak görememekten kaynaklıdır.
Sorun sadece ekonomik değildir.
Sorun devletin kurumlarının işlevselliğinin yitirilmesi ve ülke ile ilgili bütün kararların, bu her kim olursa olsun önemli değil, sadece bir kişinin iki dudağı arasında olması yani otokrasi rejimidir.
Türk milleti bağımsızlık savaşını kazanmış fakat devrimler Atatürk’ün üstün dehası sayesinde olmuş. Halk demokrasi için bedel ödememiştir.
Bir ülkede gerçekten demokrasinin olması ve sürmesi için, demokrasinin içselleştirilmiş olması gerekir.
Ne yazık ki Atatürk’ün yaptığı devrimler ve demokrasinin içselleştirilebilmesi için gerekli olan eğitim ihtiyacını karşılayacak olan Köy Enstitüleri Atatürk’ün ölümünden sonra kapatılmış. Devrimler yarım bırakılmıştır.
Atatürk’ün ölümünden sonra dayatılan öğretim sistemi ile insanlar eğitilememiş okuma yazma oranı artsa da, sadece okur yazarlardan oluşan, düşünmeyen, sorgulamayan, araştırmayan bir toplum yapısı gelişmiştir.
1960’lı ve 1970’li yıllarda sisteme karşı çıkışlar olmuş, özellikle 1970’li yıllarda işçi sınıfı sendikal örgütlenme yoluyla hakkını aramaya başlamış, toplum yine değişim istemiştir. Toplumun bu değişim isteği sağcı ve solcu diye bölünmelerle, iki tarafı birbiri ile çatıştırıp, ülkeye huzur sağlıyoruz diye 12 Eylül darbesi ile engellenmiştir.
Devletin kamucu yapısı bozulmuş, özelleştirmeler başlamış, Üretim ekonomisinden tüketim ekonomisine hızlı bir geçiş yapılmıştır.
Toplum mühendisliği ve medya aracılığıyla benim memurum işini bilir, anasayayı bir kere delmekten bir şey olmaz söylemleri ile kuralsız bir toplum oluşturulmaya başlanmış bu kuralsızlık sonrasında da devam ettirilmiştir.
Kamu kurumlarında ve üniversitelerde başörtüsü vb. gibi yasaklarla ve bunu Atatürk adına yaptığını iddia ederek ve Atatürk’ü tabulaştırarak, Atatürk’ü dinsizmiş gibi göstermeye çalışarak, dinin siyasetin kullanılmasının önü daha da açılmıştır.
1980 sonrasında devlet içindeki cemaatçi yapılanmayı ve ülkenin nereye gittiğini gören gerçek aydınlar suikastlere kurban gitmiş ortaya aydın görünümünde taraftarlar sürülmüştür.
Kısacası bu ülke de hiç bir zaman tam anlamıyla demokrasi olmamıştır.
Son 22 yılda ise yarım olan demokrasi de bitirilmiştir.
Bu kez de halk seçimlerle adayların oy oranlarına göre 2 ye bölünmüştür.
Bir sorun onu yaratan sistemle çözülmez.
Atatürk milli mücadele sırasında Padişahın imkanları ile değil halkı bir araya toplayarak halkın imkanlarıyla yol almış. İstanbul Hükümeti’ne karşı Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kurmuş. İstanbul Hükümeti’nin kararlarını tanımamış ve savaşlarda da aldığı zaferler sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetini tüm dünya ülkelerine kabul ettirmiştir.
2001 yılından beri aldığı oylar hep şüpheli olan devletin bütün kurumlarını satmış ya da yıpratmış, kolluk gücü ve ordunun elinde olduğu kişiyi seçimle yıkamazsınız.
Demokrasi ve Otokrasinin ne olduğunu bilmeyen, özgürlüğü ya da demokrasiyi, her iki taraf içinde söylüyorum. Başörtüsü ya da kılık kıyafet, yaşam biçimi ya da iktidarda olmak sanan bir toplum otokrasinin ne olduğunu ancak yaşayarak ve görerek anlayacaktır.
Anladığında ise ülke için çok geç olsa da, yeniden bir ülke kurulması da imkansız değildir.
Atatürk’ün dediği gibi;
“Arkadaşlar gidip Toros Dağlarına bakınız, eğer orada tek bir Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki, bu dünyada hiç bir güç ve kuvvet bizi asla yenemez.
Mustafa Kemal Atatürk
31.05.2023

